Header Ads

Son Yazılar
recent

Gebelikte ikinci 3 ay çikabilecek sorunlar

Gebelikte İkinci Üç Aylık Dönemde Denetimler   
İlk muayene, anne ve babaların klinik geçmişi ( kalıtsal hastalıkları; çocukluk hastalıkları; geçirdikleri ameliyatlar; meslekleri; önceki gebehikler ya da düşükler; kilo; tansiyon..) hakkında bilgi toplama açısından özenli ve dikkatle yapılmıştır.

Daha sonraki muayeneler ( ikinci üçaylık dönemin muayeneleri ), bu kadar ayrıntılı olmayabilir. Hekime, rahatsızlıklarınızın ve şikayetlerinizin bir dökümünü çıkararak gitmeniz yerinde olur. İlk muayenede istenen testlerin sonuçları elinizdedir, ama bu testleri muayeneden birkaç gün önce yeniden yaptırmak doğru olur. Böylece hekim bir ay öncesinin değil, birkaç gün öncesinin verilerini değerlendirebilecektir. Muayene, dölyatağının gelişmesinin elle denetiminden ibarettir.

Dıştan muayene için basit bir mezura kullanılabilir. Hekim, ayrıca kısa ve dikkatli bir dölyolu muayenesi ile dölyatağı boynunun durumuna bakacaktır. Bu arada, gebelikte oldukça sık rastlanan mantar enfeksiyonları da saptanabilir. Siz de beyaz akıntılar gördüğünüzde, bu rahatsızlıktan hekime bahsetmelisiniz.

Daha sonra hekim, bebeğin kalp atışlarını kaydeder. Ultrasonografi, ikinci haftadan başlayarak bebeğin kalp atışlarını saptamaya olanak sağlar. 14. haftadan başlamak üzere ikinci üçaylık dönemde, bebeğin kalp atışları yakından izlenmelidir. Ultrasonografi ile anne de kalp seslerini duyabilir.

Son haftalarda, hekim, bu veriler yardımıyla, bebeğin boyu, duruşu gibi karın içindeki durumunu ortaya koyabilecektir. Böylece, dölütün başının nerede olduğu saptanabilir. Genellikle dölütün başı, daha ağır olduğundan aşağı doğru döner. Hekim, ayrıca kadının bacaklarındaki, gözlerindeki, olası şişlikleri araştırır. İkinci üç aylık dönemde şişliklerin ortaya çıkması, sorunlar yaratabilir; bunlar annenin ve dölütün sağlığını çok büyük tehhikelerle karşı karşıya bırakacak rahatsızlıkların habercisi olabilir. Son olarak hekim, beden ağırlığını ve kan basıncını saptar.

Şeker Hastalığı ( Diyabet )     

Şeker Hastalığı, organizma hücrelerinin en önemli enerji kaynağı olan şekeri düzenleyen sistemin ağır biçimde bozulmasıyla kendini gösteren bir hastalıktır.
Besinlerle alınan şekerler kana geçer; ama doğrudan hücrelere giremezler. Şekerin hücreye girişini "insülin" adlı hormon sağlar. İnsülin sayesinde kan şekeri de düşer ( kanda serbest dolaşan şeker, hücrelere girmiştir ). İnsülin pankreastaki Langerhans adacıklarından üretilir. İnsülin miktarı yetersiz olursa, "yetişkin şekeri" ( ileri yaşlarda görülen şeker hastalığı=Tip II ) ortaya çıkar. İnsülinin hiç üretilmemesi durumunda ise "genç şekeri" ( erken yaşlarda ortaya çıkan şeker hastalığı= Tip I ) söz konusudur.
Şeker hastalığı tedavi edilemezse, birkaç yılda büyük damarları  ve kılcal damarları (göz ve böbreklerdekiler gibi ) bozar ve ölüme neden olabilir.

İnsülin hormonu 1940'tan beri tedavide kullanılmaktadır. Böylece özellikle "Tip I şeker"i olan hastaların hayatı kurtarılmıştır. Şeker hastalığı kalıtsal bir hastalıktır ve oldukça sık rastlanır. Şeker hastalığına "eğilimli olmak", olarak adlandırılan bir durum daha vardır. Bunda, kişi şeker hastası değildir, bu kalıtsal hastalık ailesinde vardır. Bazen ateşli bir hastalık, bir ruhsal bunalım, kilo artışı bu gizli kalmış hastalığı birdenbire alevlendirebilir. Gebelik için de bu böyledir.

Gebelikte Neler Olur?

Özellikle, ikinci üç aylık dönemden başlamak üzere, anne organizması, dölüt için şeker depolamaya çalışır. Plasentanın ürettiği bir hormon, HPL ( plasenta laktojen hormonu ), östrojen ve progesteron, annenin hücrelerinin şeker harcamasını kısıtlar. Böylece dölütün kullanımına ayrılan şeker artırılmış olur. İnsülin gereksinimi artmıştır; ancak son (plasenta), pankreastan üretilen insülinin bir bölümünü tahrip eder. Kadının şeker hastalığına bir eğilimi varsa, gebelik, hastalığı ( gebelik şekeri ) alevlendirici bir etken olur. Doğumdan sonra durum büyük bir olasılıkla normale dönecektir ( normale dönüşün gerçekleşemediği durumlar, ancak % 10 oranındadır ).

Gebelikte iki durum söz konusudur:

1) Kadın zaten şeker hastasıdır (genç ya da yetişkin diyabeti) ve gebelik bu hastalığı ağırlaştıracaktır. Bu durumda daha dikkatli bir denetim gerekir. Hastalığa önem verilmezse, ileriki yıllarda yapacağı büyük zararlar önlenemez;

2) Kadının şeker hastası olduğu gebelik sırasında ortaya çıkar ( gebelik diyabeti ). Yani, "gizli" şeker hastalığı "açık" hale gelmiştir. Gebe kadınların yaklaşık % 10'unda şeker metabolizması ile ilgili bir bozukluk vardır.

Şeker Hastası Anne Çocuğu

26. hafta dolaylarında dölütün pankreası yeterli miktarda insülini üretmeye başlar. Şeker hastası annenin kanında şeker düzeyi yüksek olduğundan, dölüt bol miktarda şeker alacak ve bunları depolayarak aşırı biçimde şişmanlayacaktır ('tosuncuk'). Gebeliğin sonunda dölüt yaklaşık 5 kiloya, hatta bazen 6 kiloya erişir. Bu durumun anneye bazı zararları olabileceği gibi, dölütün kendi yaşamı da tehlikeye girer. Canlı olarak doğsa da yaşamı boyunca enfeksiyonlar; sarılık; öldürücü olabilen ani şeker düşmeleri gibi birçok tehlike ile karşılaşacaktır. Annenin hastalığının dokuz ay süresince gösterdiği seyir, dölüte aynen yansır. Dolayısıyla, hastalığın çok sıkı ve sürekli bir denetimi şarttır. Tanı konmamış bir gebelik şekeri, dölüt için çok tehlikelidir. Oysa, tanısı konmuş ve dikkatlice tedavi edilmiş gebelik şekeri, hemen hiçbir soruna yol açmaz. Şekerin neden olduğu bozukluklara gelince, bunlar arasında düşükler, dölütün oluşum bozuklukları, erken doğumlar, amniyon sıvısı miktarının artması (hidroamniyos) sayılabilir. Bir başka özel durum da, annenin atardamarlarının önceden tahrip olmuş ve daralmış olmasıdır. (arteriosklerozis). Annenin damarlarının daralması dölütün yeterli kan almasını engeller ve dölütün gelişmesi geri kalır (dölüt aşırı kilolu değil, tam tersine, çok zayıf doğacaktır).

Tanı
Çocuk doğurmak isteyen şeker hastası kadın, bu konuda uzmanlaşmış bir klinikle ilişki kurmalıdır. Gebelik şekerinin tanısı oldukça zordur. Soygeçmişinde, anne-babada ve birinci dereceden akrabalarda şeker hastalığı olup olmadığını araştırmak gerekir. Ayrıca, kendi doğum kilosunun 4 000 gramın üstünde olması da şeker hastalığı olasılığını kuvvetlendirir. Kadının geçmişinde, yinelenen düşüklerin olması ya da tosuncuk bebekler doğurmuş olması da oldukça önemlidir. Gebelik sırasında aşırı kilo artışı, bir türlü geçmeyen mantar hastalıkları, vulvada iltihap, 26. haftadan sonra dölütün çok hızlı gelişmesi, akla şeker hastalığını getirmelidir. Bazı testlerin sonuçları, hekimi, gebe kadının şeker metabolizmasını incelemeye yöneltir. Bunlar, kan şekerinin yükselmesi ve idrarda şeker bulunmasıdır (glikozüri). Gebelik şekerinde, kadın sıkı bir perhiz uygularsa, kan şekeri normal düzeyde kalır. Tıkabasa yenen yemekler ya da öğünler arasında bir şeyler atıştırmak, kan şekerinin dengesini bozar. Gebelik dışında, idrarda şeker bulunması, kesin olarak şeker hastalığı belirtisidir. Gebelikte ise idrarda şeker bulunması, çok kesin bir şeker hastalığı bulgusu değildir. Bu nedenle hekim, laboratuar sonuçlarından çok, kadının klinik geçmişine önem verir. Hastanın sorgulanmasından ve laboratuar testlerinden elde edilen sonuçların birlikte değerlendirilmesi, hekimi tanıya götürür. En önemli laboratuar bulgusu, şeker yükleme testinden elde edilen şeker eğrisidir. Yapılması, oldukça kolay olan bir testtir.

Testten önceki üç gün karbonhidratça zengin besinler yenmesi salık verilir. Şeker barsağa ulaşır ulaşmaz emilir. Test, kanda bulunan şeker düzeylerinin üç saat süreyle her yarım saatte bir ölçülmesi ile yapılır. Şeker dolaşıma geçer geçmez, pankreastan insülin üretilir ve salgılanır. İnsülin, şekeri hücrelerin içine sokacak ve kan şekerini düşürecektir. İnsülinin yetersizliği söz konusu ise kan şekeri düzeyi uzun süre yüksek kalacaktır.

Tedavi

Şeker tiplerinin bir bölümünde tedavi günde üç ya da daha fazla dozda insülin kullanımından ibarettir. Uzman kliniklerde bu tedavi çok düzenli yapılabilir. Gebelik şekeri olan kadınların ise çok dikkatli bir diyet ile insüline gereksinimleri kalmadan şeker düzeyleri normal sınırlarda tutulur.

İdrar Yolları Enfeksiyonları

     

"İdraryolu enfeksiyonları, gebelikte en sık rastlanan hastalıklardan biridir."
Her on gebe kadından birinde idraryolu enfeksiyonuna rastlanır. Bunların çoğunda kadının fazla şikayeti yoktur. İdraryolu enfeksiyonu olan her üç kadından ancak biri, gebeliğin başlangıcında ( birinci üçaylık dönem ile ikinci üçaylık dönemde) ağır şikayetlerle hekime gider. Enfeksiyonlar, bazen böbrekleri tahrip eder, bazen de bir düşüğe, dölütün ölümüne ya da erken doğuma neden olur.

Hazırlayıcı Nedenler

Boşaltım aygıtı : Kanı süzüp, idrar oluşturan böbrekler; idrar borusu ( idrarı, böbrekten idrar torbasına ileten kanal); idrar torbası ve idrar yolu ( idrarı, idrar torbasından beden dışına ileten kanal). Gebelikte bu organlarda çeşitli değişiklikler olur. Plasenta hormonları, özellikle progesteron, idrar yollarını gevşetir. Böylece idrar, bu yollarda göllenmeye başlar ve idrar akış hızı düşer. Gebeliğin idrar yollarına ikinci etkisi, dölyatağının idrar borusuna baskı yapmasıdır.
İdrar akışının yavaşlaması ile enfeksiyonlar arasındaki ilişki şöyle açıklanabilir: İdrar torbasında normal olarak bir miktar bakteri bulunur. Ama idrarın hızlı akışı güçlü bir yıkama yaparak, bu bakterilerin çoğalmalarına ve daha önemlisi, yukarı doğru çıkıp böbreğe ulaşmalarına engel olur. Hormonlar ve dölyatağı, yıkama sistemini bozarlar. Böylece enfeksiyonlar ortaya çıkar.


İdraryolu Enfeksiyonlarının Tanı ve Tedavisi

Erken tanının tek yolu, her ay düzenli olarak idrar tahlili yaptırmaktır. Bu kurala, ilk muayeneden başlayarak, özellikle ikinci üçaylık dönemde mutlaka uymak gerekir.

İdrar torbası ve borusu enfeksiyonlarının en açık belirtileri şunlardır: Sık sık idrara çıkma, idrar yaparken sancı duyma ve zaman zaman görülen ateş. Böbrek leğeni ( ki burası idrarın ilk toplandığı yerdir) ve idrar borusu enfeksiyonlarının belirtileri ise, kasıklara yayılan ağrı ve ateştir. Hastaların % 15'inde enfeksiyon iki böbrekte de görülür. İdrar bulanık olabilir. Laboratuar testi, enfeksiyon olup olmadığını ve hastalığa hangi mikrobun neden olduğunu kolayca ortaya koyar.

Bu belirtiler hekime anlatılmalıdır. Hekim, idraryolu hastalıklarının belirtilerini gösteren bazı öteki hastalıkları da gözönünde bulundurarak kesin bir sonuca varmaya çalışacaktır. Tanıya yardımcı olarak, bazı durumlarda ultrasonografiye başvurulabilir. Gebelikte, dölüte zarar vermemek için film çekilmez. Böbreği doğrudan incelemek için kullanılacak zararsız tek yol, ultrasonografidir.

Bu enfeksiyonlar savsaklanmamalı ve antibiyotiklerle tedavi edilmelidir. Genellikle 10 gün içinde olumlu sonuç alınır. Hekim, tedavinin bitmesinden sonra birer hafta ara ile idrar kültürü yaptırır ve tedavinin yeterli olup olmadığını saptar.

Tanıda geç kalındığı durumlarda, hastalığın hem anne hem de dölüte birçok zararı olabilir. Kadın, uyguladığı diyetle tedavisine katkıda bulunabilir. Bol bol su içmeli (günde 2 litreden fazla) ve idrardaki asit oranını artıran besinler yemelidir (asit oranının yeterli olması, enfeksiyonlara karşı en doğal korunma sistemini oluşturur).

Süt, yumurta, karnabahar, ıspanak gibi, idrarın asit oranını düşüren besinleri az, buna karşılık et, peynir, pirinç, portakal ve limonu ise çok yemelidir. Soğan, hindiba gibi sebzeler, çilek, ahududu, kuşüzümü gibi meyveler ve balıklar da doğal diüretik (idrar söktürücü) etkiye sahip oldukları için doğal korunmaya yararlı olacaklardır.
-- Sponsorlu Bağlantılar --

Hiç yorum yok:

hafta hafta gebelik. Blogger tarafından desteklenmektedir.