Header Ads

Son Yazılar
recent

Gebelikte ilk 3 ay

gebelikte ilk 3 ay
Gebelikte ilk 3 ay önemli bir dönemdir. Bu dönemde annedeki değişikliklere göz atalım.

Yeni Hormonal Denge     

Erkeğin sperm hücresi, yumurtayı aşıladıktan sonra kadının bedeninde birtakım değişiklikler başlar. Bu değişikliklere öncelikle, koriyonik gonadotropin (HCG)'denilen bir hormon yol açar. Bu hormonu, döllenme olayının beşinci-altıncı gününden başlayarak, "trofoblast" adı verilen ve aşılanmış yumurtacığa ait bir hücreler grubu salgılar. Annenin kanına karışan bu hormon, yumurtalıkların bulunduğu yere ulaşır ve burada sarı cismi harekete geçirerek, gebeliğin sürekliliği için gerekli progesteron ve östrojen hormonları üretmesini ve salgılamasını sağlar. Bebek bekleyen annenin bedeni de, bu hormonlarla birlikte değişmeye başlar ve dölütün gelişmesine elverişli koşullar oluşturulmuş olur. Aynı zamanda, göğüslerin büyümesiyle de daha sonraki emzirme aşamasına hazırlanılır.

Cinsel Organlar
     

Dış Cinsel Organlar

Dölyatağının damarlanmasının artması ve hormonal etkiler sonucu gebeliğin daha ilk haftalarında küçük ve büyük dudaklarla dölyolunda gözle görülür bir değişiklik olur: Dokular daha yumuşak, daha esnek hale gelir ve morumsu bir renk alır. Çoğu kez, dölyolundaki akıntı da fazlalaşarak daha koyu ve sarımtrak bir hale gelir. Bu mukus salgısı (sümüksü salgı), dölyolunun kendi salgısından ve dölyatağı boynunda yer alan salgı bezlerinden kaynaklanır. Bu mukozal sıvının bir bölümü, "mukus tıkacı" denilen jelatinimsi bir küme oluşturarak, kanalı bütünüyle kapatıp dölyatağı boşluğunu, dolayısıyla da dölütü bir duvarla yalıtmış ve korumuş olur. Gebeliğin sonunda bu tıkaç dışarı atılır; bu da doğumun yakın olduğunu gösterir. (Bu, halk arasında 'nişan bozması' diye bilinir) Bazı durumlarda bu akıntılar rahatsız edici olabilir. Ancak, bunu engellemeye yönelik bir tedavi yoktur. Yine de çok özenli bir dıştan yıkama ve doktorun önereceği, mikroptan arındırıcı dölyolu fitillerini kullanmak yararlı olabilir.

Beden temizliğine dikkat edilmezse, dölyolu akıntılarındaki değişiklik, gerek cinsel organların dış bölümlerinde, gerekse dölyolunda enfeksiyonların yerleşmesine yol açabilir. Dölyolu hastalıkları içinde en sık görülenleri, Candida albicans (dölyolu pamukçuğu) ya daTrichomonas vaginalis denilen dölyolu mantar ve parazitlerinden kaynaklananlardır. Bu durum, yoğun kaşıntılara ve kesilmiş süt görünümünde ya da köpüklü ve sarımtrak kötü kokulu akıntılara neden olur, bazen de idrar torbası hastalıkları ile birlikte görülür. Böyle durumlarda, mikrobu eşe bulaştırmamak için cinsel ilişkilere ara vermek ve tedavi için bir hekime başvurmak gerekir. Mukus tıkacının dölyatağı boynu kanalını kapatması ve dölütü çevreleyen zarların engellemesiyle, mikropların dölyolu aracılığıyla dölüte ulaşması, söz konusu değildir.

Dölyatağı (Uterus)

Gebelik döneminde dölyatağının hacmi ve ağırlığı gittikçe artar. Bu, en başta dölyatağını oluşturan kas hücrelerinin sayısının artmasından ve hacimlerinin büyümesinden ileri gelir. Ayrıca, dölütün ve eklentilerinin gelişmesinden ötürü dölyatağının çeperinde de gerilme olur. Böylece dölyatağının büyümesi, kendini iki ayrı aşamada belli eder: çeperinin kalınlaşması ve gerilmesi. Aynı zamanda dölyatağı damarları da uzar ve kalınlaşır. Böylece, bütün dölyatağında hemen hemen eşit bir damarlanma görülür (daha önce geçirilmiş dölyatağı ameliyatları [örneğin sezaryen] sonucu yara izi bulunan yerler bu genellemenin dışındadır).
Bu da sonun ( plasenta ), dolayısıyla dölütün daha iyi oksijen almasını sağlar. Gebeliğin ilk haftalarında dölyatağının durumu karnın yoklanması yoluyla anlaşılamaz; ancak üçüncü ayın sonlarına doğru barsağı yukarı ve arkaya iterek leğen kemiği kaynağını ( simfiz pubis ) aşıp karın boşluğunda, karın çeperinin gerisinde büyümeye başlar. Ayrıca, daha ilk haftalarda dölyatağı kasılır ve kadın bunu kasıklarındaki ağrılardan ve kramplardan fark eder. Bu durum sürüp gidecek olursa, bir düşük tehlikesinden kuşkulanmak gerekir. Bu durumda, aylık jinekolojik muayenenin öne alınmasında ve bu belirtilerin nereden kaynaklandığının daha sağlıklı biçimde saptanmasında yarar vardır. Dölyatağı boynunda eskiden kalma küçük bir "yara" ( bakterilerin yol açtığı bir enfeksiyon ya da yırtık gibi ) bulunan kadınlar, düzenli aralıklarla bunu kontrol ettirmeli ve hekimin önerisiyle, bir pap-smear test yaptırmalıdırlar.


Dölyatağı ve Yumurtalıklar

Dölyatağı borularında büyük bir değişiklik olmaz. Döllenen yumurtacığı üreten yumurtalıklarda gebeliğin daha ilk haftalarında lutein vardır ve bu madde östrojenle progesteronon salgılanmasını düzenler; dölyatağının gevşemesini sağlayarak kasılmaları ve yumurtacığın tutunduğu çeperden kopmasını önler.

Göğüsler

Göğüslerin irileşip sertleşmeye başlaması, gebeliğin ikinci ayının sonuna doğru görülür ve östrojenle progesteronun etkisiyle salgı dokusunun gelişmesinden ileri gelir.

Bu büyüme yavaş yavaş ve kan damarlarının uzamasıyla birlikte olur; daha genç yaştaki kadınlarda göğüslerin büyümesi de daha zor fark edilir. Süt üreten hücrelerdeki enzim miktarı ve sütü oluşturan maddeleri ( yağlar ve protein ) içeren damlacıklar artar. Daha gebeliğin ilk aylarından başlayarak, meme uçlarından kolostrum denilen koyu ve sarımtrak bir sıvının çıktığı görülür. Doğumdan birkaç gün sonrasına dek salgılanan kolostrum daha sonra süte dönüşür. Bu sıvı her gün çekilip alınmalı, göğüs sağlığının korunmasına büyük özen gösterilerek, kabuklanmalar ve iltihaplanmaların önüne geçilmelidir. Göğüs derisinin yüzeyinde kılcal damarlardan oluşan ağ da iyice fark edilmeye başlanır; ama en belirgin değişiklik göğüs uçlarının renginin koyulaşmasıdır. Bu, esmer tenli kadınlarda daha belirgindir; meme başının çevresindeki halka ( areola ) genişler ve üzerinde yağ bezlerinden başka bir şey olmayan iğne başı gibi minik kabarcıklar belirir ( Montgomery tüberkülleri ).
Göğüsler hızlı büyüyecek olursa, deride gerginlik, kaşıntı, bazen de gerilmekten ve sinir uçlarının uyarılmasından ileri gelen ağrılar hissedilir. Böyle durumlarda derinin çatladığı da görülür; doğum sonrası ve emzirme bittikten sonra bu çatlak izleri hafifler, rengi eflatundan açık griye dönüşür, ama hiçbir zaman bütünüyle ortadan kalkmaz.
Bu nedenle derinin yumuşaklığını ve esnekliğini sürekli korumak gerekir. Göğüsleri aşırı derecede büyüyen kadınların ikinci aydan başlayarak sütyen kullanmaları ve göğüsleri tutan kasların gevşeyip göğüslerin sarkmasına engel olmaları önerilir. Ancak sütyen çok sıkı olmamalı, meme uçlarını sıkıştırmamalı ve terlemeyi engellememelidir.

Kalp ve Dolaşım Sistemi
     

Döllenmeden sonra yumurta hücresi, yumurtalıkta bulunduğu sırada toplamış olduğu vitellus maddesinden yararlanarak büyüyüp ürer. Ancak, döllenen yumurta dölyatağı borusu boyunca ilerleyerek, dölyatağı çeperine yapışır. Daha sonra yüzeyinde villus adı verilen birtakım çıkıntılar oluşur ve bunlar dölyatağı mukoza dokusuna kök salarak, annenin kan damarlarıyla ilişki kurar. Böylece, dölütün oksijen ve besin gereksinmelerini karşılayacak plasenta ( son = eş ) oluşur. Son dokusu aracılığıyla bebek, oksijeni, şekeri, proteinleri ve yağları alır, aynı zamanda karbondioksiti ve zararlı atıklarını dışarı atar. İşte bu yüzden, dölütün varlığından ötürü artan kan gereksinimini karşılayabilmek için bedenin, dolaşan kan miktarını arttırması gerekir: Gebelikten önce 4000 ml olan kan hacmi, 5000-5500 mililitreye yükselir. Bedende dolaşan kan miktarının çoğalması, en başta sıvının çoğalması demektir. Alyuvarların sayısındaki artış, bununla orantılı değildir. Bu da gebelik döneminde hemoglobin değerlerinde görülen azalmanın nedenini açıklar. Bu durumda 12 gr / 100 ml'lik değer normal sayılmalıdır. Daha düşük değer elde edilmesi çoğu kez, gerek annenin, gerekse dölütün daha çok demir ve folik asit kullanmasından ileri gelir; çünkü anne yeni alyuvarlar oluşturmak durumundadır. Böyle durumlarda, bebek bekleyen kadın, beslenmesini doktorunun önerisine uyarak demir içeren yiyecekler ve gerekirse ilaçlarla pekiştirmelidir.
Akyuvarların sayısı artar. (10 000-15 000/ mm3'lük değerlere ulaşılır)  Kan çöküm hızı artar, buna karşılık, kan şeker düzeyi, kan azot düzeyi ve kan üre düzeyi düşer.
Kolesterol ve yağlarda büyük bir artış gözlenir; çünkü gebelik, çeşitli organlarda bu maddelerin artmasına neden olur. Bu da safra kesesi taşlarının meydana gelmesini kolaylaştırır.

Kalp

Daha fazla çalışması gereken kalp giderek büyür; kalp atım sayısı da artar ve çoğu kez dakikada 70-75 vuruştan 90 vuruşa dek yükselir. Bu tür değişiklikler gebeliğin hemen ilk günlerinde ortaya çıkar ve yaklaşık üçüncü ayın sonuna doğru en yüksek değerlere ulaşır. Genellikle kan basıncında hafif bir değişme olur. Diyastolik basınç ( kalbin gevşemesi sırasındaki basınç = küçük tansiyon ) artarken, sistolik basınç ( kalbin sıkışması sırasındaki basınç = büyük tansiyon ) aynı kalır ya da hafif bir azalma gösterir.

Toplardamarlar

Gebelik sırasında damarlanmada da bir artış görülür. Özellikle toplardamarlarda genişlemeler olur. Bunun nedeni, progesteronun damar çeperindeki etkisidir: toplardamarlar gevşer, kan buralarda göllenir ve dolaşım yavaşlar.
Ayrıca büyüyen dölyatağı, alt ana toplardamara ( inferiyor vena cava ) baskı yapar ve kanın alt organlardan geri dönüşünü yavaşlatır. Bu yüzden, daha gebeliğin başında
esnek çoraplar giymek, çok dar jartiyer kullanmamak suretiyle kan dolaşımını kolaylaştırmak, uygun olur. Bacakları yukarı kaldırarak birkaç saat dinlenmenin de yararı vardır. Uzun süre ayakta durmaktan da kaçınmak gerekir.

Solunum
     

Gebeliğin daha ilk haftalarından başlayarak solunumunuzun değiştiğini fark edebilirsiniz. Gerçekten de ortaya çıkan progesteron, dolaşıma karışarak solunum merkezlerini etkiler:  Soluma hızını fazla değiştirmeksizin, daha derin nefes almanızı sağlar. Akciğerler, gelen oksijen miktarı arttığından daha fazla havalanırlar ve daha fazla karbondioksit dışarı atarlar; böylece, kesinlikle daha sağlıklı bir solunuma kavuşmuş olursunuz.

Sigara

Nikotinin hücre yapısındaki köklü değişikliklere yol açtığı, bunun sonucu olarak da damarları daraltıp dokulara bol kan gitmesini engellediği için, gerek akciğerlerde gerekse kalp ve dolaşım sistemi üzerinde son derece zararlı etkileri olduğu iyice bilinmektedir. Sigara içen kadınların plasentalarına bu tür bozukluklar görülmekte ve bunlar bebeğe de yansımaktadır: Plasenta, bebek için adeta bir akciğer görevi yapar ve ona gerekli oksıjen ile besini sağlar.
Yapılan incelemeler, sigara içen kadınların, ağırlığı normalin altında olan çocuklar doğurduklarını göstermiştir. Üstelik bu çocuklar doğumdan sonra hastalıklara daha kolay yakalanmaktadır. Bununla birlikte, sigaranın eskiden sanıldığı gibi sakatlıklara neden olduğu ise kanıtlanamamıştır. Anne sigaradan büsbütün vazgeçemiyorsa, ilk üç ay içinde günde iki sigaradan fazlasını içmemelidir.

Böbrekler ve İdrar Torbası
   

Gebelikte böbrekler, gitgide daha fazla çalışmaya başlar. Günlük idrar miktarında artış olmasının yanı sıra idrarın bileşimi de değişir. İdrarda bir miktar glikoza ( şekere ) rastlanması sıkça görülen bir durumdur.
İdrar yollarıyla, idrar torbasındaki değişiklikler daha belirgindir. Dölyatağının yaptığı basınç idrar torbası çeperinin kaslarının gevşemesine, idrarın boşaltılamayıp birikmesine, dolayısıyla böbrek hastalıklarına yakalanma olasılığının artmasına neden olur. İdrar torbasıyla ilgili enfeksiyonlar da oldukça sık görülür; bu nedenle her ay tam bir idrar tahlili yaptırmak gerekir. Çok sık idrara çıkmamak için, özellikle de akşamları kuru şeyler yemek yeterlidir: böylece, gece birkaç kez kalkmaktan kurtulursunuz ve uykunuz da bölünmemiş olur.

Gözler ve Dişler
   

Gebelik döneminde bazen, miyopluk gibi daha önceden var olan göz rahatsızlıklarının ilerlediği de görülmüştür; bu durum ancak, doğumdan sonra kendiliğinden düzelir. Yine de A vitamini almak gibi bazı önlemlerin ihmal edilmemesi doğru olur. En iyisi, bebek beklediğinizi öğrenir öğrenmez, bir göz  muayenesi olmanızdır.
Ayrıca şeker hastası olan ya da yüksek tansiyonu bulunan kadınların belirli aralıklarla göz hekimine görünmeleri şarttır. Gözde başka hastalıkların bulunması halinde göz hekimi, doktorunuza izlenecek yolu söyleyecektir.
Dişlere gelince, gebelik diş çürümesi ve dişeti iltihabı gibi bazı rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olur; bu yüzden bazı beslenme ve sağlık kurallarına uyarak, dişlerin korunmasına özen gösterilmelidir. Uygulayacağınız beslenme rejiminde şekerli yiyecekler çok az olmalı, bol süt ve taze meyve yemelisiniz. Ayrıca, her yemekten sonra dişlerinizi iyice fırçalayıp, aralarını temizlemeyi ihmal etmeyiniz. Dokular inceldiği için dişetlerinde kolayca küçük kanamalar olabilir: Bu, dişlerinizi fırçalamanıza engel olmamalı ve ağız sağlığınıza giderek daha çok ilgi göstermelisiniz.
Dişetlerinde bazen "epulis" denilen büyümeler olursa da doğumdan sonra bunlar kendiliğinden geçer. Gebelikdöneminde diş tedavisi yaptırmanın ve yerel uyuşturma ( lokal anestezi ) ile diş çektirmenin dölüte zararı yoktur.

Cilt
   

Gebelikte, normal olarak cilde renk veren maddeler  (pigmentler) artar; bu en çok memelerin çevresinde, meme başlarında ve karın üzerinde, göbekten aşağı doğru inen çizgide belli olur. Yüzde de pigmentler kümelşerek, gebelik maskesi ( kloazma gravidarum ) diye adlandırılan durumun ortaya çıkmasına yol açarlar. Bu renk değişiklikleri melanosit hormonunun artmasına bağlıdır. Gebelik dönemindeki esmerleşmenin daha çok "lekeler" halinde olduğu görülmüştür. Doğumdan sonra bu lekeler kendiliğinden yok olurlar, ama bütünüyle kaybolmazlar ve daha sonraki gebeliklerde yeniden ortaya çıkabilirler.
Bir başka estetik sorun da, çatlaklardır. Bunlar karında, kaba etlerde, baldırlarda ve göğüslerde daha yoğundur. Uzunluğu birkaç santimetreyi, genişliği de 3-4 milimetreyi geçmeyen bu çatlaklar kırmızı-mor renktedirler. Doğumdan sonra inci beyazı bir renk alırlar, ama hiçbir zaman bütünüyle kaybolmazlar. Bu çatlaklar kısmen bedenin karın ve memeler gibi bölgelerinde meydana gelen genişlemeler yüzünden deri altındaki esnek liflerin daha yüksek bir gerilimle karşılaşmasından, kısmen de böbreküstü hormonlarının salgılanmasının artarak dokuların esnek ve birbiriyle bağlantılı yapısını zayıflatmasından ileri gelir. Jimnastik yapmak, özel kremler sürmek ya da korse kullanarak karın derisinin yüzeydeki gerilmesini azaltmaya çalışarak bunun önüne geçmeye çalışmak gerekir.
Bazı durumlarda derinin yağ salgılaması artar; saçlar daha çabuk uzar, bütün bunlar doğumdan sonra azalıp kaybolur,ama yine de doktorunuza muayene olmakta yarar vardır.
Boyunda ve koltuk altlarında küçük şişlikler de oluşabilir, ama bunlar da lohusalık döneminde kendiliğinden sönüp gider.

Sinir Sistemi
   

Annelik durumunun sinir sisteminde yaptığı değişikliklerin ilk belirtisi, bazı hormonların ( özellikle de progesteron hormonunun) üretiminin artmasından kaynaklanan uyku hali ve iniş çıkışlar gösteren duyarlılık durumudur.
Ancak psikolojik etkeni de göz ardı etmemek gerekir: Anne olmak kadında çelişkili duygular yaratır: Bir yanda çocuğunu kabullenme, bir yanda da yadsıma. Bunlardan birinin ya da diğerinin ağır basması yalnız kadının kişiliğine bağlı değildir. Dış çevreyle de yakından ilgilidir: Aşırı derecede kuruntulu bir kocanın, karısını gerilimden kurtaracağı yerde, bu kuruntularını ona da aşıladığı çok sık rastlanan bir durumdur.
Kadın, bu çelişik duygularını, çoğu kez, aşerme dediğimiz ve ansızın ortaya çıkan bir şeyler yemek gereksinimi ya da tersine, bulantı ve kusma ile gösterir. İlk üç ayda görülen aşerme, çocuğa karşı geliştirilen olumsuz bir tepki olarak değerlendirilebilir. Böylece kadın, bir düşük olasılığına karşı kendini hazırlamakta ve böyle bir durum ortaya çıkacak olursa, fazla sarsıcı olmadan geçmesini sağlamaya çalışmaktadır. Bebek bekleyen kadın, bebeğine karşı bu tür bilinçsiz tepkilerden dolayı fazla endişeye kapılmamalıdır.

Bulantı ve Kusma

Çoğu kez sabahları, gebe kadın can sıkıcı bir mide bulantısı hisseder, kimi zaman da kusar. Gebeliğin ilk üç ayında, oldukça sık ve şiddetli olan bu belirtiler, son derece normal olup kadınların % 60'ında görülmektedir. Bulantı ve kusmanın (ancak gebelerin %1 'inde tedavisi gereken ağır bir hastalık niteliği gösterir) koriyonik gonadotropin (HCG) hormonu düzeyinin yüksek olmasından ve öteki bazı fizyolojik etkenlerden ileri geldiği düşünülür. Mide bulanmasında ve kusmada asıl rolü psikolojik etkenler; gebeliğin kabul edilip edilmemesine bağlı duygusal çatışmalar oynar. Aşerme olgusunun, ilk doğumda daha sık, buna karşılık birkaç doğum yapmış kadınlarda çok daha az görülmesi ilginçtir.
Bu rahatsızlık, bazı durumlarda çok şiddetli belirtiler gösterse bile, kadının sağlığına zarar vermez; yeter ki bu belirtileri en alt düzeye indirmek için sıvıların ve yiyeceklerin miktarını aşırı ölçüde azaltmasın. Çünkü bu durumda bir kısır döngü ortaya çıkar: kötü beslenme ve suyun eksilmesi sonucu kilo yitimi ( zayıflama ) ve bayılmalar görülür.
Kilo yitirme belirgin hale gelince, gebe kadını aile ortamından uzaklaştırmak gerekir: bu yer değişikliği, durumun düzelmesi için çoğu kez yeterli olabilir. İkiz gebelik ya da bir hastalık (mol hidatiform gibi) ağır bulantı ve kusmalara neden olabilir. Bunların özel muayenelerle saptanması gerekir.
   

Ne Yapmalı ?
   

Daha çok sabahları ve aç karnına görülen hafif kusma durumlarında; yataktan kalkmadan önce bir kaç dilim kızarmış ekmek yemek yarar sağlayabilir. Eğer kusma, günün değişik saatlerinde ve kötü koku ya da sigara dumanı gibi dış etkenler yüzünden tekrarlıyorsa yemek düzenini değiştirmek öğünleri bölüp kahvaltılar halinde hafif tuzlu şeyler yemek ve az miktarda sıvı besinler almak gerekir.
Bu durumda ilaç kullanımını yararı olmaz. Ancak yine de vitaminlere başvurulabilir.

Bunları Yapmayınız !
> Mideyi tahriş edecek, bol acılı baharatlı yiyecekler yemek
> Gazoz, bira gibi gazlı içkiler içmek
> Yağlı, ağır yemekler
> Mideyi aşırı doldurmak
> Alkollü içki içmek
> Yatmadan hemen önce yemek yemek

Sindirim Sistemi   

Gebelik tat almada da değişiklikler yapar; iştah ve susama artar. Sindirim sistemi ile ilgili bu değişikliklere daha çok ilk üç ayın sonuna doğru rastlanır. En şiddetli sindirim rahatsızlıkları mide bulanması, kusma ve kabızlıktır; nedenleri mide ve barsak enzimlerinin azalması ve barsakların tembelleşmesidir. Bağırsak hareketlerinin azalması, midenin boşalmasında gecikmelere yol açar; bu da sindirim güçlüğüne, dolayısıyla midede bir ağırlık duyulmasna neden olur.
İlk aylarda mide salgısı ( mide suyu ) yemek borusundan yukarı doğru çıkarak, ekşi ekşi ağıza gelir. Bağırsak hareketlerinin ( peristaltik hareketler ) azalması yüzünden daha çok su emilir ve dışkı sertleşerek bağırsaklarda daha yavaş ilerler. Bunu önlemek için posası fazla olan yiyecekler yemek, küçük gliserin fitillerine başvurmak yarar sağlar.

Karaciğerin çalışması önemli değişikliklere uğramaz; ama işe yaramaz maddeyi safra kesesine atma gücü azalır. Bu yüzden, gebelikten önce de safra kesesi yolları rahatsızlığı olan kadınlarda bu rahatsızlıkların arttığı görülebilir. Gebelik, kolesterol miktarının da yükselmesine yol açar; bunun sonucu olarak safra kesesindeki kolesterol ile kolesterol tuzları dengesi de bozulur: Safra kesesinin çalışması aksar, boşalması yavaşlar; bunların hepsi safra birikimine, dolayısıyle de safra kesesi taşlarının oluşmasına neden olan etkenlerdir.
Gebelik sırasında safra kesesi koliklerine de daha sık rastlanır, bunlar kaşıntılı ve şiddetli ağrılı olur. Bununla birlikte kaşıntının bütün bedene yayılıp karaciğer bozukluğunun tek belirtisi gibi göründüğü durumlara da sık rastlanır; ama bu, anneye de dölüte de zarar vermez. Çoğu durumlarda, doğumdan hemen sonra bu rahatsızlıklar ortadan kalkar.

Kan ve Hormon Hastalıkları
     

Gebelikte kan hacmi artar, alyuvarlar ve hemoglobin değerlerinde göreceli bir düşüş olur. Gebelerin karşılaştıkları en önemli sorunlardan biri de kansızlıktır ( anemi ). Kansızlığa en başta besin eksikliği neden olur. Demir eksikliği dokulardaki solunum enzimlerinin eksikliğine ve giderek oksijenden yararlanma yetersizliğine yol açar. Gebelikte kansızlığa yol açan diğer nedenler arasında folik asit ve vitamin eksikliği de sayılabilir.

Ülkemizde kadınların önemli bir bölümünün kan değerleri "kansızlık" (anemi) tanısı koyduracak düzeydedir. Bunun nedeni kötü beslenme, yetersiz sağlık eğitiminin yanı sıra, en önemlisi çok sık doğum yapmadır. Her gebeliğin, kadın bedeninin birçok mekanizmasını olumsuz etkilediği, özellikle kan tablosunda düzeltilmesi güç bozukluklar yaptığı bilinmektedir. Gebelik sayısı artıp, gebelikte kaybedilen demir yerine konamayınca kadın sürekli kansızlık çekmektedir. Böyle zayıf bünyeli kadınların çeşitli hastalıklara yakalanmaları da kolay olmaktadır.

Bu olumsuz durumun önüne geçmek için, öncelikle çok çocuk doğurmamak, gebelikler arasında en az iki yıllık aralar bırakmak, gebelik sırasında ve sonrasında demir içeren ilaçlar almak ve kan tahlilleri yaptırmak gerekir.


Hormon Hastalıkları

Gebelik sırasında tiroid, pankreas, böbreküstü bezi gibi hormon salgılayan organların çalışmalarında birtakım değişiklikler olur. İnsülin salgılayıp şeker mekanizmasını düzenleyen pankreas da gebelikten etkilenir.
Tiroid Hastalıkları; gebelikte tiroid bezinin salgıladığı tiroksin (T4) ve triiodotironin ( T3 ) hormonlarına olan gereksinim artar. Bu aşırı hormon gereksinimi hipertiroidizme neden olur.

Böbreküstü Bezi Hastalıkları ; Böbrek üstü bezleri kortizol, aldosteron ve cinsiyet hormonları salgılar. Gebelikte kortizol yapımı artar. Böbreküstü bezi yetersizliği söz konusu olduğunda meydana çıkan kortikoid açığı kapatılamaz ve Addison hastalığı ortaya çıkar. Gebelik sırasında çok tehlikelidir. Böbreküstü bezlerinin aşırı çalışması da Cushing sendromuna yol açar. Gebelikte ender görülür
-- Sponsorlu Bağlantılar --

Hiç yorum yok:

hafta hafta gebelik. Blogger tarafından desteklenmektedir.