Gebelikte son 3 ay
![]() |
gebelikte son 3 ay |
Üreme Organları
Dölyatağı son üç aylık dönemde, ağırlığını ve hacmini artırmaya devam eder. Ağırlığı başlangıçta 50-60 gramdan, 9. ayın sonunda 800-1200 grama ulaşır.
Dölyatağı boşluğunun hacmi ( dölüt, amniyon sıvısı ve plasenta ile birlikte), gebeliğin sonunda 4-5 litre olacaktır. Büyüyen dölyatağı, neredeyse göğüs kemiğinin alt ucuna değer. Dölyatağının büyümesi, ağırlaşması, bütünüyle dölütün gelişmesine, amniyon sıvısının artmasına bağlıdır. Bu sıvı dölüte tam bir hareketlilik, belirli bir sıcaklık ve çarpma ve yaralanmalara karşı oldukça iyi bir korunma sağlar. Dölyatağı kasının lifleri birinci ve ikinci üçaylık dönemlerde hem sayı bakımından (hiperplazi), hem de kalınlık bakımından (hipertrofi) artmıştır. Son üç aylık dönemde biçim değişiklikleri de gösterirler. Dölyatağı yukarıdan aşağıya doğru elips (yumurta) biçimini alır. Dölyatağı, bağlarının ( ligament ) hareketlilik, uzama ve gevşeme yetenekleri sayesinde rahat bir şekilde gelişebilir: Son aylarda, dölütün hareketlerini yalnızca duymaz, dışardan da gözleyebilirsiniz.
Dölyatağı boynu ; östrojen ve progesteron etkisiyle değişmeye, yumuşamaya başlar. Ancak, ilk kez gebe kalan kadınlarda, dölyatağının dış ağzı hamileliğin hemen hemen sonuna kadar kapalı kalır; daha önce çocuk doğurmuş olanlarda ise dölyatağı ağzı son aylara doğru bir parmak geçebilecek kadar açılır. Dölyatağı hacminin artması, özellikle dölyatağına yakın organlarda bazı duruş değişikliklerine neden olur.
Solunum Sistemi
Solunum darlığı, son üç aylık dönemde ortaya çıkar. Dölyatağı genişlerken, barsakları yukarı doğru iter ve diyaframın hareket olanağını zayıflatır. Bu, akciğerlerin hareket alanını daraltır. Böylece solunum hızlanır ve hafif bir nefes darlığı ortaya çıkar. Organizma, akciğerlerin genişleme alanının daralmasıyla ortaya çıkan olumsuz durumu, sık solunum yapmakla gidermeye çalışmaktadır.
Ağır solunum yetersizliği olanlar dışında hemen hemen bütün kadınlarda solunum etkinliğinin azalması, herhangi bir hastalığa neden olmaz. Ancak yine de gebelerin solunum işlevleri de değerlendirilmelidir.
Solunum Güçlüğü
Son aylarda, diyaframın yukarı kalkmasıyla kadın; sık sık oksijen açlığı ve solunum darlığı hisseder.
Bu rahatsızlık, doğumdan birkaç hafta öncesine kadar sürer. Bebeğin başı, küçük leğen içine yerleşince, yani biraz aşağıya inince dölyatağı da alçalır. Böylece diyaframın üzerindeki basınç azalır ve solunum güçlüğü de bir ölçüde ortadan kalkar.
Sindirim Sistemi
Dölyatağının genişlemesi midenin duruşunu değiştirir; kendiliğinden hareketlerini bozar, kasılabilirliğini ve sindirim salgıları üretmesini etkiler.
Bütün bu olaylar midenin boşalma süresini uzatır. Mide boşalmasındaki bu güçlük, hemen hemen doğumun sonuna kadar sürer. İnce ve kalın barsaklarda da aynı etkiler görülür: Kabızlık ortaya çıkar ve giderek ağırlaşır. Ayrıca, gebelikte safra kesesi de tam olarak boşalamaz. Bu nedenle "gebeliğin safra taşlarının oluşumunu kolaylaştırdığı" düşünülür. Karaciğerin çalışmasında ise çok önemli değişiklikler olmaz.
Kabızlık
Kabızlık, daha önceki aylarda ortaya çıkmıştır ve son üç aylık dönemin sorunlarını artırır. Bunun için selülozca zengin ( posalı besinleri içeren) bir diyet izlemek veya gliserin fitilleri kullanmak gerekir.
Boşaltım Sistemi
Gebelik boyunca, böbreğin işlevlerinde önemli artışlar olur. Temizlenmesi gereken kan miktarı artmıştır. Böbreklerde kan akımı ve yumakçıklardan süzülme, gebeliğin beşinci ayına doğru normalin % 50 üzerine çıkar. Anne hem kendi kanını, hem de dölütün kanını temizlemek zorundadır.
Kan akımındaki ve süzülmesindeki bu artışlar kreatinin, üre, ürik asit gibi bazı maddelerin kan düzeylerinin düşmesine neden olur. Yalnızca ürik asit düzeyi dokuz ay boyunca dalgalanmalar gösterir: birinci ve ikinci üç aylık dönemlerde kan düzeyi düşer ama, son üç aylık dönemde normal kan değerine yeniden erişir, bazen de üzerine çıkar. Yani, son üç aylık dönemde ürik asit birikmesi akla hemen bir böbrek rahatsızlığını getirmemelidir.
Bunun gibi, gebeliğin ilerlemesiyle, idrarla şekerin atılmasında da bir artış gözlenir. İdrarda çıkan şeker miktarı gün boyunca dalgalanmalar gösterir. Gebelikte idrarda şeker çıkması, bir hastalık belirtisi değildir; ancak gizli bir şeker hastalığı da gebelik sırasında ortaya çıkıp idrarda şekere rastlanmasına neden olabilir. Bu yüzden bir şeker yükleme testi yaptırmakta yarar vardır.
Sık İdrara Çıkma
Gebeliğin ilk haftalarında olduğu gibi, sonuna doğru da, sık sık idrara çıkma eğilimi görülür. Bunun nedeni, karın içinde büyüyen dölütün başının, idrar torbası üzerine baskı yapmasıdır. Hatta bazen kadın, merdiven çıkmak, öksürmek, aksırmak gibi herhangi bir zorlanma sırasında idrar kaçırır. Bütün bunlar kadını kaygılandırmamalı, gebeliğin yol açtığı doğal rahatsızlıklar olarak kabul edilmelidir.
Bu belirtilere idrar yaparken ağrı ve yanma, titremeyle yükselen bir ateş de katılırsa, o zaman idrar yollarında bir iltihaplanma var demektir.
Kalp ve Dolaşım Sistemi
Gebelikte kalp; gerek duruş, gerekse işlev açısından değişikliklere uğrar. Yukarı doğru yer değiştirir ve diyaframın yükselmesiyle öne ve sola doğru döner, kalbe gelen kanın hacmi ve nabız sayısı artar. Bunun nedeni şöyle açıklanabilir: Kalbe gelen kan miktarının ve kanın dolaştığı damar ağının artışını karşılayabilmek için, vurum sayısı artmıştır. Bütün bunlara bir de gebelik hormonlarının damarlarda oluşturduğu genişlemeleri katmak gerekir. Kan akımının artması, ayrıca işlevsel kalp üfürümlerinin ortaya çıkmasına da neden olur. Kalp üfürümü; kalp kapakçıklarının açılıp kapanırken çıkardıkları olağandışı sese verilen addır. Bu üfürümün işlevsel olması bozukluğun kalbe ait değil, dolaşım sistemine ait olması demektir.
Gebelikte kan basıncında bazı işlevsel değişiklikler ortaya çıkar. Büyük tansiyon (maksima = sistolik) gebelik süresinde, doğumdan birkaç hafta öncesine kadar hafif bir düşme gösterir. Son haftalarda ise, gebelik öncesi değerlerden daha yüksek değerlere çıkar. Küçük tansiyon (minima = diyastolik) hafifçe artar. Büyük ve küçük tansiyon arasındaki fark azalır.
Gebeliğin son aylarında kan dolaşımının bedenin durumuyla olan ilişkisi belirginleşir. Birdenbire ayağa kalkıldığında ya da uzun süre ayakta durulduğunda kan basıncı düşer ve bayılmalar görülebilir. Bu, dölyatağının anatoplardamar (inferiyor vena kava ) ve anaatardamar ( aorta ) üzerine yaptığı basınca bağlıdır. Anatoplardamarın basınç altında kalması, kalbe dönen kanı ve dolayısıyla kalbin dakikada pompaladığı kan hacminin düşmesi durumunda da organizma, çevresel damarların direncini artırarak, bu düşüşün etkisini ortadan kaldırmaya çalışır.
Gebeliğin son üç aylık döneminde de sırtüstü yatarken tansiyon düşebilir. Tansiyonunun düşmesine engel olmak için kadın, özellikle gebeliğin son dönemlerine doğru sırtüstü yatmaktan kaçınmalıdır. Zaten gebe kadınların çoğu yan yatarak rahat ederler.
Sıvı Toplanması veya Ödem
Kadınların çoğunda, gebeliğinin son aylarında, dokularda sıvı birikmesine bağlı olarak ayak bilekleri şişer. Bu, özellikle sıcak havalarda uzun süre ayakta duranlarda görülür. Ancak dokularda sıvı toplanması ellere, yüze, giderek bütün bedene yayılırsa, çok tehlikeli bir hastalık olan "gebelik zehirlenmesi"nden kuşkulanmak gerekir. Bu hastalık, gebelik sırasında annenin yaşamını tehlikeye sokan en önemli hastalıklardan biridir.
Kan
Gebe kadının kanı hem hacim, hem de bileşimi bakımından değişikliklere uğrar. Kan hacmi normalin %50 üzerine çıkar.
Hemoglobin yoğunluğu (100 mililitredeki hemoglobin miktarı), hematokrit değeri (kırmızı küreciklerle kanın sıvı kısmı arasındaki oran) ve mm3'teki alyuvar sayısı 34. haftaya doğru en alt değerlere iner. Ancak, bu düşüşler görecedir; yani, aslında kanda bir sulanma olmakta ve bu nedenle kan değerleri azalmış gibi görünmektedir. Yine de aşırı düşüşlere karşı uyanık olmak gerekir.
Kas ve İskelet Sistemi
Gebelikte ortaya çıkan bütün bu değişiklikler, doğuma doğru yavaş yavaş ortadan kalkar. Bir yandan, artık alışılan rahatsızlıkların ve değişikliklerin ortadan kalkması, bir yandan da doğumun yarattığı yerli yersiz korkular, kadını, gebeliğin ilk dönemlerinde olduğu gibi, son dönemlerinde de ruhsal açıdan dengesiz bir duruma sürükler. Bu onun, çevresiyle olan ilişkilerinde de çok açık olarak görülür.
Bel Ağrıları
Çok uzun süre ayakta durmak, belkemiği ve kuyruksokumu ağrılarını artırır. Bazen bu ağrılar çok kuvvetlidir. Ağrıların asıl nedeni, kadının dengesini sağlamak için omuzlarını geriye doğru atması böylece, belkemiğine baskı yapmasıdır. Ayrıca, bel ve kuyruksokumu bölgesi kaslarının gerilmesi de ağrılara yol açar.
Kas Ağrıları
Gebelik sırasında kaslarda kramplar olur. Özellikle son haftalarda belde, baldırlarda ve kalçanın arka bölümlerinde ağrılı kasılmalar olur. Krampların nedeni olarak büyüyen dölyatağı tarafından sıkıştırılan kasların kan dolaşımlarının bozulması, aşırı yorgunluk ve kanda kalsiyum değişiklikleri gösterilmektedir. Krampların özgün bir tedavisi yoktur. Ancak aşırı yorgunluktan, aşırı kas zorlanmalarından kaçınmak gerekir. Kramplar sırasında hafif bir masaj yararlı olabilir. Gebelikte zaman zaman kan kalsiyum düzeyinin tayinini yaptırmak da yararlı olur.
Deri Hastalıkları
Kaşıntı = Pruritus
Gebeliğin oldukça sıkıntı veren bir başka rahatsızlığı, kaşıntıdır: bazen çok yaygın ve yoğun olabilir; bazen de hafif bir sarılıkla birlikte görülür. Hem kaşınma hem de sarılık, safra sistemindeki bir düzensizliği gösterir.
"Safra tembelliği" adı verilen bu durum, doğumdan sonra kısa sürede düzelir. Dolayısıyla, kaşınma da doğumdan sonra kesilir. Bu yüzden gebelik süresince özel bir tedavi uygulamak gerekmez.
Gebelik Herpesi
Gebeliğin ikinci yarısının en önemli deri hastalıklarından biridir. Şiddetli bir kaşıntı ve yanma hissi vardır. Deride içi sıvı dolu kabarcıklar ve kırmızı halkalar oluşur. Bu sıvı dolu kabarcıklar iltihaplanır; hatta kanarlar.
Gebelik Herpesinde, deri belirtilerinin yanısıra ateş, bulantı kusma gibi genel rahatsızlıklarda ortaya çıkabilir. Bir virüsün ( Herpes ) neden olduğu bu hastalık gebelikten sonra ortadan kalkar. Hastalığın, anne için tehlikeli değilse de, dölüt açısından bazı zararları olur. Dölüt ölüm oranı % 25 kadardır. Dölütlerin doğumsal bozukoluşumlarla doğması da oldukça sık görülmektedir. Beslenmeye dikkat edilir. Antialleıjik ilaçlar, kontikosteroidler, antibiyotikler verilir.
Mantar Hastalıkları
Candida albicans adlı mantarın neden olduğu bu hastalık, çok şiddetli kaşıntı ile ortaya çıkar. Şeker hastalığının ya da çeşidi nedenlerle hormon mekanizmasındaki bozuklukların hastalığı azdırdığı bilinmektedir. Dölyolunda sarı-beyaz bir akıntı vardır. Mantar kolonileri dölyolunda beyaz kitleler oluşturur. Tedavi de mantar ilaçları yerel olarak uygulanır. Hastalık sırasında hastalığın eşe de bulaşmaması için cinsel ilişkide bulunulmamalıdır.
Niçin Sık Düşülür ?
Kadın, bozulan dengesini içgüdüsel olarak düzeltmeye çalışsa da ağırlık merkezi destek noktasından uzak düşer. Denge halini bulmak için leğen bölgesini ileride, gövdesini geride tutar. Eller arkada desteklenmiş. Dirsek ve sırt geriye itilmiştir. Üstelik kadın bu duruşta genellikle yukarı doğru bakar; bu da sık sık düşmesini kolaylaştırır. Eklem bağları, östrojen etkisiyle gevşer. Bundan başka, "relaksin" adlı bir başka hormonun gebeliğin son haftalarında leğen eklemlerini gevşettiği bilinmektedir.
-- Sponsorlu Bağlantılar --
Hiç yorum yok: