Header Ads

Son Yazılar
recent

Gebelikte İkinci 3 Ay

gebelikte ikinci üç ay
Gebelikte ikinci 3 aylık dönemin (14. hafta) başında dölüt, artık 15 santimetre uzunluğunda, yaklaşık 100 gram ağırlığındadır ve 100 mililitrelik bir sıvının içinde "yüzer". Kalbi, dakikada 180 defa atar. Damarlarındaki kanın her 100 cm3'ünde 3 milyon alyuvar vardır (bu, yetişkinlerin kanında yaklaşık 4 milyondur).

Son (plasenta), dölüte bütün temel besin kaynaklarını (şeker, yağ, protein, vitamin) sağlar ve gaz (oksijen ve karbondioksit) alışverişini düzenler.

26. haftaya doğru (ikinci üçaylık dönemin sonunda) dölüt, artık yaklaşık 23 cm uzunluğa ulaşmıştır. Ağırlığı 700 gramdan fazladır. Amniyon sıvısı ( dölütü çevreleyen sıvı ), 600 ml kadardır. Kalbi daha yavaş atar ( dakikada 150 vuruş ); kan basıncına gelince büyük tansiyon 55 mmHg, küçük tansiyon 22 mm Hg'dir ( yetişkinde küçük 70 mm Hg, büyük 120 mm Hg'dir ).

Ruhsal Durum
     

İkinci üçaylık dönemde artık gebeliğin benimsenmesi daha kolaydır. Bedendeki dış değişiklikler ve çeşitli rahatsızlıklar daha bir olgunlukla karşılanır. Bebeğin ilk hareketleri heyecan vericidir; bunlar, kadının, bebeğin varlığından somut biçimde haberi olmasını sağlar. Her çiftin ilişkilerini altüst eden bu olaylar karşısında ilk günlerde belki bazı tatsız durumlarla karşılaşılacaktır, ancak giderek bütün bunlar eşlere doğal görünecek ve anne adayı daha dengeli bir ruhsal yapıya kavuşacaktır. İlk aylar içinde kadın farkında olarak ya da olmayarak, kocasından ilgi ve şefkat bekler : Mide bulantısı gibi rahatsızlıkları büyüterek, dikkatleri üzerine toplar ve yatıştırılma isteğini açığa vurur. İkinci üçaylık dönemde, bu davranış genel olarak aşılır ve yerini daha dengeli bir tutuma bırakır. Görevinin bilincinde olmak, kadında daha güçlü bir kişiliğin gelişmesine yardımcı olur. Genel olarak ikinci üçaylık dönemde, dengenin yeniden kurulmuş olması, anne adayının daha canlı ve etkin bir yaşam sürdürmesini sağlar.

Cinsel İlişki
     


Bu, çok önemli, ama üzerinde az durulan bir konudur. Genellikle gebelikte cinsel ilişkilerin çocuğa zarar vereceğinden korkulur. Bu konuda aydınlatıcı bilgileri verebilecek olan, doktorunuzdur. Ama, "gebelik, doğal gelişimini sürdürüyor ve herhangi bir engel çıkmıyorsa, ikinci üçayda cinsel ilişkilerin hiçbir zararı yoktur" denilebilir. Yine de dikkatli olmalı, dölüt üzerinde ağırlığı artırabilecek cinsel ilişki biçimlerinden ve kadının aşırı yorulmasından kaçınılmalıdır. Gebelik sırasında cinsel ilişkileri sürdürmenin en büyük yararı ; yavaş yavaş karnı büyüyen ve bedeninin biçimi değişen kadının, hala arzulanan bir bedene sahip olduğunu hissetmesini sağlar. Gebe bir kadın, bazen, daha güzel ve çekici olabilir. Önemli olan kadının, bedenini olduğu gibi değerlendirmesi ve onu yeni biçimiyle benimsemeyi öğrenmesidir. Bazı toplumlarda, gebelik sırasında cinsel ilişki bir tabudur. Bunun altında yatan, anneliğin cinsellik dışı bir konum olarak görülmesidir. Kadında doğurganlığın ön plana geçtiği dönemlerde, aybaşı kanaması sırasında olduğu gibi gebelik sırasında da cinsel ilişkide bulunmak yasaklanır.
Bu tutum, kadının doğurganlık ve cinsellik etkinliklerinin birbirinden ayrılması sonucunu doğurur. Bunun da altında doğurganlığı "kutsal", cinsel yaşamı "günah" olarak kabul eden inanç yatar.


Hormon Dengesi
     

Dölütün gelişmesi, kadının ruhsal ve bedensel yapısındaki değişmeleri etkiler. Mide bulantısı ve kusma gibi önemsiz rahatsızlıklar kaybolur; ancak bu dönemde bazı öteki rahatsızlıklar da ortaya çıkabilir. Dış görünüşte de göze çarpıcı değişiklikler olur.
Kadının bedeninde ilk haftalarda gelişmeye başlayan bazı olaylar, bu dönemde kendilerini iyice belli eder.

Solunum sistemi gebelikten etkilenir. İkinci üçaylık dönemde, solunan hava miktarında sürekli bir artış görülür; gebelikten önce bu, dakikada 5,5 - 6 litre iken, gebelikte dakikada 10-11 litreye kadar çıkabilir.

Hormon dengesi ilk haftalarda kurulur. Olağandışı bir şey olmazsa, ikinci üçaylık dönem sırasında da değişmez. Daha çok plasenta ile ilgili değişiklikler olur. Plasenta, bir iç salgı organıdır. İkinci üçaylık dönemde plasenta , işlevlerini tam olarak yerine getirmeyi sürdürür: Ancak gonadotropin salgılanması kısmen azalır; bu durum biyokimyasal olarak birinci üçaylık dönemin bittiğini gösterir. Buna karşılık steroid, östrojen ve progesteron hormonlarının üretimi artmaya başlar. Böylece plasentanın ve dölütün düzenli olarak gelişmesi sağlanmış olur.

Deri Değişiklikleri
     

Hormon dengesinin yeniden düzenlenmesi, özellikle dış organlarda yol açtığı etkenlerle kendini gösterir.

Lekeler

Karnın ortalarında ya da ameliyat izleri üzerinde kahverengi bir renklenme görülür. Bazı esmer kadınlarda, bu bölgeler hemen hemen siyahlaşır. Buralarda kıllar da çıkabilir. Öteki değişiklikler, avuç içinde ince damarların genişlemesi ile ortaya çıkan kızarıklıklar ve yüzde, boyunda, göğüste oluşan
kırmızı noktalardır. Yüzde, ayrıca düzensiz kahverengimsi bir renk değişikliği olabilir. Bütün bu değişiklikler doğumdan sonra kaybolur.

Deride Çatlamalar

Gebelikte ortaya çıkan ve doğumdan sonra bütünüyle geçmeyen deri çatlaklıkları, kadınları ürküten bir başka noktadır. Karın derisinde, kalçalar üzerinde, göğüslerde mor çizgiler ortaya çıkabilir. Bunlar, eğer önlem alınmamışsa, sedef rengine dönerek kalıcı hale gelirler. Deri çatlaklarının nedeni olarak, steroid, östrojen ve progesteron hormonlarının yüksek düzeyi gösterilmektedir.

Eklem Ağrıları
     

İkinci üçaylık dönemde kendini göstermeye başlayan ve oldukça sık görülen bir başka rahatsızlık, özellikle kalça eklemi ağrılarıdır. Bu ağrıların nedeni, hormonların eklem bağlarını gevşetmesi ve dölütle eklerinin aşırı yükleridir. Ayaktayken öne sarkan karın, bedenin ağırlık merkezini değiştirir. Kadın, dengesini sağlamak amacıyla, göğüs ve omuzlarını arkaya eğer. Böylece aşırı bir gerilimle karşılaşan bel ve sırt kasları, ağrılara neden olur. Ancak bazen, dölyolundan, barsaklardan ve böbreklerden kaynaklanan ağrılar, eklem ağrılarıyla karıştırılabilir.

Kalp ve Dolaşım Sistemi
   

Kan Hacmi

Gebeliğin sonunda kan hacmi bir buçuk litreden fazla artmış olacaktır. Kanın temel öğelerinin de (hemoglobin, alyuvarlar) bu artışa ayak uydurmasını sağlamak için özenli bir diyet uygulamak gerekir. Kansızlığın, gebelikte oldukça sık görüldüğü unutulmamalıdır. Kan hacminin artışı, böbreklerden süzülen kan miktarını da artırır.

Kan Basıncı

Kalpten dakikada pompalanan kan miktarı, normal düzeye göre %30 artmıştır. Bu artış, en yüksek değerine 14. haftada ulaşır. Öte yandan atardamarlardaki basıncın  normal olarak azalması beklenir. Ancak büyük tansiyon 140 mmHg'nin ve küçük tansiyon 90 mmHg'nin üzerine çıkarsa, bunu bir uyarı olarak değerlendirip, hemen hekime başvurmak gerekir.
Gebeliğin ikinci yarısında ( 22. haftadan 26. haftaya kadar ) kadın, sırtüstü uzandığında, dölyatağı, alt anatoplardamarı (bu damar bedenin 2/3'ünün kanını kalbe taşır) sıkıştırır ve kalbe geri dönen kan miktarının azalmasına neden olur. Bu da kan basıncının düşmesine, kalp vurumu sayısının artmasına ve seyrek olarak da bayılmalara yol açabilir. Bu durumda alınacak en etkili önlem, gebeyi yan yatırmaktır.

Basurlar ve Varisler

Gebelik, basurlara ve apış arasında varislere (toplardamarların genişlemesi) yol açar. Büyümüş ve ağırlaşmış dölyatağı, kanın,bedenin alt bölümlerinden kalbe dönüşünü zorlaştırır. Bunun sonucu olarak birçok toplardamarda, o arada anüs ve vulva çevresindeki toplardamarlarda da kan göllenir ve damarlar genişler. Bu sırada kadın kabızlık da çekiyorsa, basur oluşması kolaylaşır; çünkü ıkınma, zaten basınç altında olan damarların daha da genişlemesine yol açar. Bu arada, vulvanın dış dudaklarında da varisler oluşur. Basurlar çok büyük bile olsalar, gebelik sırasında cerrahi girişimlerden ya da damar daraltıcı ilaç tedavilerinden kaçınmak gerekir. Özellikle ameliyat, büyük sorunlar yaratabilir. Bu yüzden tedaviyi, iltihaplanmaya karşı kullanılan antibiyotik merhemlerle sınırlı tutmak yerinde olur.

Basurları ve varisleri önlemek için, herşeyden önce diyete önem vermek gerekir. Düzenli aralıklarla yemek yiyiniz. Kahvaltıyı bir bardak çayla, öğle yemeğini bir-iki lokmayla geçiştirip, akşam ağır bir yemekten kaçınınız: Diyetinizi özellikle çiğ ve taze yiyeceklerle zenginleştiriniz, yani sebze ve meyveyi artırın, yalnız bu arada da meyvenin kalorisinin fazla olduğunu unutmayınız. En iyi diyet önerisi, düzenli aralıklarla, ama her defasında az miktarda yemek ve taze sebzeyle meyveyi yeğlemektir. Böylece her öğünde az miktarda posalı yiyecekler yemek, barsakların düzenli çalışmasını sağlayacak ve kabızlığı önleyecektir. Varis oluşmasını önlemek için, bacakları yukarı kaldırıp, dinlenmek ve esnek çoraplar kullanmak gerekir. Bu öneriler, bütün gebe kadınlar için geçerlidir. Varis, vulvanın büyük dudaklarında oluşmuşsa, özel korseler ya da esnek külotlar kullanılabilir.

Sindirim Sistemi
   

Dişler ve Dişetleri

İlerleyen gebelikle birlikte ağızda görülen hastalıklar da artar, diş çürükleri çoğalır. Dişetleri iltihaplanabilir; renkleri morarır ve çok çabuk kanar. Diş tedavileri sırasında kullanılan yerel uyuşturucuların ( lokal anestezik ) gebelik açısından hiçbir sakıncası yoktur. Ancak gebelikte güvenle kullanılabilecek antibiyotiklerin sınırlı olması yüzünden, tedavisi oldukça güç olan iltihapların ve abselerin, daha oluşmadan önlenmesi gerekir. Diş ve dişeti hastalıklarından korunmak için ağız sağlığına çok önem verilmelidir.

Mide Yanması

Gebelikte yemeklerden sonra, mide yanmaları ve kusmalar sık görülür. Bütün sindirim kanalı düz kaslarının hareketliliğinin yavaşlamasına bağlı olan bu rahatsızlığa, gebe kadınların % 5-10'unda rastlanır. Mide çeperlerinin kasları ve mide ile yemek borusu arasındaki büzücü kas gevşer. Bu durum, midedekilerin yemek borusuna geri dönüşüne yol açar. Mide bulantılarının ve yanmalarının nedeni budur.
Geçici bir tedavi olarak, antasit içeren ilaçlar önerilebilir. Ancak rahatsızlık çok artmışsa, öğünleri günde 4-5 öğün gibi sıklaştırmak, uyku ve dinlenme sırasında da yarı oturur bir durumu korumak, yemeklerden hemen sonra yatmamak gibi ek önlemler alınabilir.

Kabızlık

Ötekilerden daha sık rastlanan ve onlar kadar önemli olan bir başka rahatsızlık da, kabızlıktır. Kabızlığın nedenlerinden biri dölyatağının bağırsakları sıkıştırması, ötekisi de hormonların bağırsakların çalışmasını yavaşlatmasıdır. Bu yüzden dışkı, barsaklarda daha uzun süre kalır; sıvı içeriğini yitirir ve katılaşır. Kabızlık bazen büyük sorunlara yol açar. Karında şişkinlik, mide bulantısı, nefes darlığı, karın ağrıları gibi şikayetler görülür. Bunlar bazen başka hastalık belirtileriyle karışabilir.

Dölyatağı Değişiklikleri
   

Dölyatağının büyüklüğünü belirlemek için kadının karnı üzerinde geleneksel işaretleme yöntemiyle hekimler ve ebeler gebeliğin kaçıncı ayında olunduğunu anlarlar.
Gebelik dışında uzunluğu 7 cm olan dölyatağı, gebeliğin 26. haftasında 25 cm'yi aşar; dört kat uzamıştır. Hacmi de 2 litreyi bulur. Oysa, 14. haftada yaklaşık 100 ml'dir. Hacmi 12 hafta içinde 20 kat büyümüştür. Bu denli hızlı büyüme, bir de urlarda görülür. Gebelik döneminin tespiti ile ilgili ultrasonografiye de başvurulabilir. Kadın, ikinci üçaylık dönemde dölyatağının durumunu öğrenebilir. Bir elini göbeğin alt kısmına dayayıp hafifçe bastırarak, aşağıdan yukarıya doğru hareket ettirir ve dölyatağı dibini fark edinceye kadar yükseltir, işte burası dölyatağının dibidir. Aynı yolla yan çeperler de hissedilebilir.
Dölyatağının sınırları bir kez saptandıktan sonra, kıvamı da değerlendirilir. Dölyatağı normalde yumuşaktır. Bütün bunları öğrenmek dölyatağının zamansız kasılmasını, yani bir erken doğum olasılığını önceden saptamaya yardımcı olur. Dölyatağı neredeyse tahta gibi sertleşmiş ve büzüşmüştür. Bu kasılmalar, çekilme hissi ve ağrılarla birlikte oluyorsa, hemen hekime haber verilmelidir.

Kadının bedenindeki değişikliklerden kaynaklanan rahatsızlıklar için bazı basit tedavi yöntemleri uygulamak mümkündür. Her şeyden önce, jimnastik yapmayı savsaklamamak gerekir. Her gün jimnastik yapılmasını önleyen bir engel çıkabilir. Ancak gebelik, bu yararlı alışkanlığa başlamak için iyi bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Beden hareketlerini engelleyebilecek tek durum, dinlenme gerektiren çok ağrılı eklem rahatsızlıklarıdır.
Uyulması gereken ikinci sağlık kuralı, beslenmeyle ilgilidir. Yemekler zengin sebze ve yeterli meyve ile desteklenmiş üç öğüne bölünmüş olmalıdır. Gebeliğiniz sırasında düzenli olarak hekime gidiniz. Her şeyi son günlere bırakmayınız. Düzenli denetimler hem sizin hem de bebeğinizin sağlığını güvence altına alır.


Hidroamniyos (Amniyon Sıvısı Artışı)

Amniyon sıvısı normalde yarım ile bir litre arasındadır. Ancak bazen hacmi iki litreyi aşar. Bu duruma "hidroamniyos" denir. Hidroamniyos, genellikle dölüte ait bir bozukoluşumla birlikte olur, örneğin dölütün omurgasının arkasında bir yarık (spina bifida) vardır . Hidroamniyosun nedeni, amniyon sıvısı salgılayan hücrelerin aşırı çalışması ya da sıvının geri emilmesinde bir bozukluğun ortaya çıkmasıdır. Hidroamniyos, doğumda hem anne hem de dölüt açısından bazı zorluklara yol açar. Dölyatağı içindeki sıvının çok olması dölütün çok hareket etmesine, dolayısıyla yan duruş gibi duruş bozukluklarına  neden olur. Ayrıca dölyatağı çeperinin aşırı gerilmesi de hem kasılmanın gücünü azaltır hem de aşırı zorlamalarda dölyatağı yırtılmalarına yol açabilir. Üstelik doğum sırasında kesenin açılması ile dölyatağı hacmi aniden çok düşer. Bu durum dölüt ve anne açısından zararlı sonuçlar doğurabilir. Hidroamniyoslu gebelerde doğum sonrası kanamalar görülebilir.

Oligohidroamniyos (Amniyon Sıvısının Azalması)

Amniyon sıvısının normal miktarından daha az bulunması durumuna verilen addır. Nedeni kesin olarak saptanamamıştır, ancak amniyon sıvısı salgılayan hücrelerin işlevlerini yeterince yapmamalarından kaynaklandığı sanılmaktadır. Oligohidroamniyosta da dölütte bazı bozukoluşumlar vardır. Amniyon sıvısı miktarının az olmasının dölüt açısından sakıncası, dölütü fiziksel darbelerden koruyan bir çeşit kabuk olan amniyon sıvısının azlığının dölütün basınç altında kalmasına yol açması ve bunun da ayaklarda, ellerde, omurgada bozukluklara neden olmasıdır.

Gerek hidroamniyos gerekse oligohidroamniyosun belirli bir tedavisi yoktur. Ancak tanınmaları doğum sırasında neden olabilecekleri olaylara karşı hazır olunmasını sağlar. Dikkatli bir doğum yardımı gerektirirler. Hidroamniyos ya da ohigohidroamniyos tanısı konan gebelerin, gelişmiş bir doğum merkezinde doğum yapmaları gerekir.
-- Sponsorlu Bağlantılar --

Hiç yorum yok:

hafta hafta gebelik. Blogger tarafından desteklenmektedir.